Interstellar
Interstellar benim hayatımda her dönem açıp izlediğim ve her izlediğim de farklı şeylerin dikkatimi çektiği bir film olmuştur hep. Bilimkurgu filmleri hep ilgimi çekmiştir ancak burada çok daha fazlası var, dram var, gerilim var, bilimkurgu var, fizik kuantum vs derken inanılmaz ilgi çekici bir filme dönüşüyor benim için. Christopher Nolan imzasını taşıyor olması zaten bu filmi diğer tüm filmlerden ayırıyor, tüm bunlara ek olarak Hans Zimmer’in filmin müziklerine hayat vermesi de işte pastanın üstünde ki son süsleme oluyor.
Film, gelecekteki dünyada, insanlığın temel ihtiyaçlarının giderek azaldığı bir dönemde başlar. İklim felaketleri ve gıda krizleri nedeniyle tarım çökmüş, topraklar kurumuş ve insanlar yaşanabilir bir gezegen arayışına girmiştir.
Ana karakter Cooper (Matthew McConaughey), eski bir NASA pilotudur ancak dünya artık keşiflere ve bilimsel araştırmalara önem vermez durumdadır. Ancak Cooper’ın keşfettiği gizli bir yeraltı tesisi, Profesör Brand (Michael Caine) tarafından yönetilmektedir. Profesör Brand, uzak galaksilerde bulunan yaşanabilir gezegenlere ulaşma umuduyla bir grup astronotun yola çıkacağı bir görev üzerinde çalışmaktadır.
Cooper, kendisine sunulan bu fırsatı kabul eder ve Endurance adlı uzay gemisine katılır. Endurance ekibi, Cooper’ın yanı sıra astronot Amelia Brand (Anne Hathaway) ve diğer bilim insanlarından oluşur. Görevleri, yaşanabilir bir gezegen bulup insanlığın hayatta kalma umudunu sürdürebilmektir.
Ekip, solucan deliği adı verilen kozmik anomalileri kullanarak uzak galaksilere yolculuk eder. Bu solucan delikleri, zaman ve uzayı bükerek farklı galaksilere geçişi sağlar. Bu yolculuk, ekip için aniden değişen zaman akışları, fiziksel etkileşimler ve zorlayıcı koşullarla dolu bir maceraya dönüşür.
Amacı, insanlığın geleceğini kurtarmak olan ekip, farklı gezegenlerde hayat arar ve sıradışı doğa olaylarıyla karşılaşır. Zaman ve uzayın bu karmaşık etkileşimi nedeniyle, ekibin uzayda geçen süresi, Dünya’daki süreyle farklılık gösterir ve bu da hem duygusal hem de stratejik sonuçlara yol açar.
Film boyunca Cooper’ın evdeki ailesiyle arasındaki bağ, aşkın ve bağlılığın evrenin sınırlarını aşabilen gücünü vurgular. Ekip, bilimsel sırları çözmeye çalışırken insanın dayanıklılığını, ahlaki değerleri ve geleceğe dair umutları sorgular.
“Interstellar”, bilim kurgu ve insanlık temasını harmanlayarak izleyiciye derinlemesine bir deneyim sunar. Hikayenin akışı, zaman kavramının değişkenliği, evrensel gerçeklerin arayışı ve insan doğasının zorluklarla yüzleşmesi üzerine odaklanır.
Filmde benim en ilgimi çeken kısım ise şüphesiz Miller’ın Gezegeni, ekip tarafından keşfedilen ve bu gezegende zamanın Dünya’ya kıyasla daha yavaş aktığı bir durum yaşanmaktadır.
Miller Gezegeni, devasa bir su gezegenidir ve yüzeyi su altında kalmış gibi görünmektedir. Bu gezegende yaşanan ilginç bir olgu, gezegenin yüzeyinde bulunan bir devasa dalganın her dönüşünde zamanın farklı bir hızda akmasıdır. Bu nedenle ekip, bu gezegende geçirdiği sadece birkaç saat, Dünya’da geçen birkaç yıla eşdeğerdir.
Bu zaman sapması, ekip için beklenmedik ve zorlayıcı bir durum yaratır. İnsanlığın geleceğini kurtarma amacıyla farklı gezegenleri ziyaret etmek ve uygun yaşanabilir koşulları bulmak isteyen ekip, Miller’ın Gezegeninde bu zaman diliminde daha fazla zaman harcayarak daha fazla yaşlanır ve acil bir şekilde gezegeni terk etmek zorunda kalır. Miller’ın Gezegeninde geçen her 1 saat, Dünya’da yaklaşık olarak 7 yıla eşdeğerdir.
“Interstellar” filminde Miller’ın Gezegenindeki bu zaman sapması, filmde zaman ve uzayın karmaşıklığına ve insanların uzayda karşılaştığı zorluklara vurgu yapmak için kullanılan önemli bir unsur olarak hikayeye dahil edilmiştir.
Filmde izafiyet teorisi, Albert Einstein’ın genel izafiyet teorisine dayalı olarak önemli bir rol oynar. İzafiyet teorisi, Einstein’ın 20. yüzyılın başlarında geliştirdiği, zaman, uzay ve kütle arasındaki ilişkileri açıklayan temel bir fizik teorisidir.
İzafiyet teorisinin en önemli kavramları şunlardır:
- Zamanın Genişlemesi ve Daralması: Genel izafiyet teorisi, kütleçekimin uzay-zamanı büktüğünü öne sürer. Yani, kütleçekim etkisi altında zaman daha yavaş akar. Bu, özellikle büyük kütlelere yakın olan yerçekimsel alanlarda daha belirgin hale gelir. Bu nedenle, filmdeki gibi uzayda farklı gezegenlerde veya yerçekimsel alanlarda zaman farklı hızlarda akabilir.
- Işık Eğilmesi: Büyük kütlelerin yakınından geçen ışık, izafiyet teorisine göre eğilir. Bu, kütleçekim alanlarının uzayın eğilimini etkilediğini gösterir. Filmde de bu durum, uzay gemisi Endurance’ın yaklaştığı kara delik çevresinde görülür.
- Solucan Delikleri: İzafiyet teorisi, solucan delikleri veya kara deliklerin uzayın bükülmesi ve katlanması sonucu oluştuğunu öne sürer. Bu nedenle filmde, solucan deliği kullanarak farklı galaksilere geçiş yapma fikri izafiyet teorisine dayalı bir kavramdır.
“Interstellar” filminde izafiyet teorisi, zaman ve uzayın karmaşıklığını, farklı boyutlardaki etkileşimleri ve insanların uzayda karşılaştığı zorlukları anlatmak için kullanılır. Filmdeki gezegenler arasındaki farklı zaman akışları, uzayın genel izafiyet teorisinin etkileri ile açıklanır ve bu da filmdeki olayların temelini oluşturur.
Kuantum fiziği, özellikle izafiyet teorisiyle ilişkilendirilmiş bir şekilde yer alır. Kuantum fiziği, mikroskobik düzeyde parçacıkların davranışını inceleyen ve geleneksel fizik kurallarından farklı özellikler içeren bir alan olarak bilinir. Filmin kuantum kavramlarına yaklaşımı, bilim kurgu türünün içinde yer alsa da, bu kavramlar bilimsel teorilerden esinlenmiştir.
Filmin bazı sahneleri ve kavramları, kuantum fiziği temalarını içerir:
Beşinci Boyut ve Kit-Kat Süresi: Filmin ilerleyen bölümlerinde, ana karakter Cooper’ın beşinci boyuta girmesi ve bu boyutta zamanı anlaması anlatılır. Bu, kuantum fiziğindeki zamanın izafi ve katmanlı bir yapısını yansıtır. Filmde beşinci boyut, zamanın üç boyutlu algısının ötesine geçen bir alan olarak temsil edilir.
Kuantum Veri Gönderme: Filmin sonlarında, Cooper ve ekip üyeleri, Tesseract adı verilen beşinci boyutun içinde bulunurlar. Bu boyutta Cooper, geçmişteki olayları ve iletileri algılayabilir. Bu sahne, kuantum fiziğindeki “iki parçacık arasındaki ilişki” ilkesine atıfta bulunur. Kuantum teorisine göre, iki parçacık bir kez etkileşime girdiklerinde, biri uzaklaştığında diğer parçacık anında değişir.
Kurtuluşun Kuantum Etkisi: Filmin sonunda, kurtuluş amacıyla yapılan tüm çabalar, kuantum etkisi sayesinde gerçekleşir. Bu, izafiyet teorisi ve kuantum fiziği arasındaki karmaşık ilişkiyi yansıtan bir anlatım örneğidir.
Filmin kuantum fiziği ile ilişkilendirdiği bu kavramlar, bilim kurgu türünün sınırlarını aşarak bilimsel ve felsefi konuları da işler. Kuantum fiziği, evrendeki temel fiziksel yasaların anlaşılmasını sağlayan ve bazen şaşırtıcı ve karşı-intuitif sonuçlar doğuran bir alan olarak bilinir. “Interstellar”, izleyiciye kuantum fiziği temalarını anlamaları ve düşünmeleri için bir fırsat sunar.
“Interstellar” filminde, Cooper ve ekibi, farklı gezegenleri ziyaret ederken biri olan Dr. Mann’ın (Matt Damon) gezegenine ulaşırlar. İlk bakışta, bu gezegen yaşanabilir gibi görünse de, Mann’ın verdiği bilgiler sonrasında gerçekler farklıdır. Mann, gezegenin yaşanabilir olmadığını ve hayatta kalmak için umutsuz olduğunu öğrendiği halde, gezegende yaşamaya devam etmek ister.
Cooper ve Mann arasında kritik bir an yaşanır. Mann, diğer astronotları kullanarak kendi hayatta kalma şansını artırmayı planlar. Bu sırada Cooper, Mann’ın gerçek niyetini anlar ve ona karşı gelir. İkili arasında yaşanan bu mücadele sırasında, fiziksel kavga da başlar. Mann, hayatta kalma içgüdüsü ile yanıp tutuşurken, Cooper ise ekibinin hayatını ve gerçek amacını korumak için mücadele eder.
Bu sahne, hayatta kalma içgüdüsünün ve insan doğasının karanlık yönlerini yansıtan bir an olarak önemli bir rol oynar. Mann’ın karakteri, kurtuluş ve umutla dolu bir yolculuğa başlayan insan doğasının çıkmazlarına düşen bir figür olarak temsil edilir. Cooper’ın Mann’a karşı koyuşu ise insanoğlunun empati, ahlaki değerler ve ortak amacı üzerine kurulu potansiyelini yansıtır.